27 Ocak 2009

Daily Energy-8

• YENİLENEBİLİR ENERJİ ATAĞI - Cumhuriyet - 27.01.2009

ALMANYA'NIN LiDERLiK PROJESi Yenilenebilir enerji atağı OSMAN ÇÜTSAY FRANKFURT - Almanya, petrol ve doğalgaz gibi geleneksel enerji kaynaklarıyla yapamadığını, "yenilenebilir enerjiler" alanında yapmaya kararlı. Bonn'da kuruluş toplantısı yapılan Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) çerçevesinde görüşlerini açıklayan uzmanlara göre, Alman teknolojisinin rüzgâr, güneş ve biyoenerji dallarındaki üstünlüğü, yeni atılımlarla tartışmasız bir liderliğe dönüşecek. Yatırımlar, hem Almanya ve komşularının enerji açığının kapatılmasını hem de sektörün teknolojik öncülüğünü hedefliyor. Halen dünyadaki her üç solar enerji aygıtından biri Alman ürünü. Her iki rüzgâr enerjisi üreten aygıtın da biri Almanya merkezli. 2020'de bu sektördeki dünya cirosunun 2.2 trilyon Avro olacağı ve Almanya'nın otomotiv ya da makine imalat sanayisi cirolarım çok geride bırakabileceği bildirildi.

• RUS TEKNOLOJİSİNDE SORU İŞARETLERİ - Cumhuriyet Enerji - 27.01.2009
Rus teknolojisinde soru işaretleri Prof. Dr. Hayrettin KILIÇ V - AF Prof. Dr. Hayrettin KILIÇ us nükleer teknolojisinin resmi temsilcisi olan Atomstroyexport (ASE) ve Gidropress Batı dünyasında cıükleer santral pazarına girebilmek için 1975 yıllarından itibaren geliştirdiği hafif-su-basınçlı WER tipi reaktörlerini, Sovyetler Birliği çökmeden önce, ilk defa Bulgaristan'daki Belene Bölgesi'nde İ. ünitenin inşaatına 1980 ye ikinci ünitenin inşaatına da 1987 yılında başladı. Bu nükleer santralın altyapısının yüzde 40'ı ve gerekli reaktör aksamlarının yüzde 80'inin santral alanına transfer edildiği 1991 yılında, AB'ye aday olan Bulgaristan, bu tip reaktörler AB standartlarına uygun olamadığı için projeyi iptal etti. Belene Santralı'nın iptal edilmesinden sonra Rus nükleer teknolojisi; Siemens, Areva, Westinghouse gibi Batılı şirketlerle konsorsiyum kurarak, 3. nesil WER-1000 ve son senelerde Batı standartlarına çok yakın tasarlanmış WER-1200 reaktörleri ile Bulgaristan ve Türkiye üzerinden Avrupa pazarına girmek istiyor. Fakat Batı'da bir reaktörün nihai inşaat-işletme lisansının AB Enerj i Komisyonu'nca onaylanması için siyah-beyaz bilgisayar simülasyon tasarımlan yeterli olmuyor. Soğuk savaş sonrası, nükleer kulüp diye bilenen beş ülkede nükleer başlıklı silahların sayısının 60 bine ulaşması ve Sovyetler'in çökmesinden sonra başlatılan mevcut nükleer başlıklı silah sayılarının azaltılması anlaşmalarından sonra, ABD, Rusya, ingiltere, Fransa, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerde, 1980 yıllarından sonra tasarlanan ve geliştirilen reaktörlerde dizayn parametreleri ve bilgisayar simülasyonlan maksimum elektrik enerjisi üretilmesi üzerine kurulmuştur. Fakat Rusya'nın 1980 yılından itibaren Batı'da pazarlamak istediği WER tipi reaktörler, malzeme, güvenlik ve teknolojik yönlerden Batılı ülkeler ile yanşamadığı için 2005 yılına kadar sadece Hindistan'da, Çin'de ve son olarak iran'da pazar bulabilmiştir. Rus nükleer sanayisinin teknolojik gelişmesinden sorumlu Gidropress ve pazarlanmasrndan sorumlu ASE, uluslararası pazardaki bu zorluğu aşmak ve Batı ülkelerinde dizayn sertifikası alabilmek için; soğuk savaş sırasında nükleer silah araştırma merkezi olarak bilinen Kurchatov Nükleer Araştırma Merkezi'nde, bu yeni tasarım reaktörlerin bilgisayar simülasyonlannı sertifıkalandırmak için 1997 yılından beri yaptırdığı deneyler, Atomic Energy (Vol. 104, No. l 2008) Dergisi'nde yayımlandı. WER-1200 reaktörlerinin korundaki nükleer reaksiyonun kritik operasyon süresince maksimum miktarda enerji üretmesi için değişik parametrelerin ASE'nin Bulgaristan'da olduğu gibi diğer batılı şirketlerden öne çıkarak Akkuyu'da kurulacak nükleer santral için uygunluk belgesi alması şu anda nükleer kartel camiasında hala tartışılmaktadır. Öne çıkan haberlerde; diğer şirketlerin neden ihaleden çekildiği tartışılıyor ve en önemlisi; ASE'nin önümüzdeki 10 yılda Bulgaristan, Türkiye, İran, Uzakdoğu'da aynı anda yürüyecek projeler inşaat, malzeme, kalifiye eleman sorunlarını çözecek bir kapasitede deneyimli olmadıklarına dikkat çekiliyor. kullanıldığı 66 deneyin neticeleri 6 farklı değerlendirme altında toplanarak ve sözde bilgisayar simülasyonlannın neticeleri ile uyumlu olduğunu bağımsız bir uzman grubundan da onaylatarak, 2006 yılında ICSBEP veri bankasına geçirdi. Böylece Avrupa'da WER- 1200 dizayn sertifikası alması kolaylaştı. (NEA/NSC/DOC (95)03 (2006)) Bulgaristan hükümetine bağlı olan National Electric Tramsmission Company (NEK), 2005 yılında Belene Bölgesi'nde 1991 yılında yapımı durdurulan nükleer santralın tamamlanması için aldığı tekliflerden Rus ASE, Fransız Areva-NP ve Bulgar şirketlerinin kurduğu konsorsiyumun, NEK'in başvuruyu hala incelediğini" belirtmiştir. ASE'nin Bulgaristan'da olduğu gibi diğer batılı şirketlerden öne çıkarak Akkuyu'da kurulacak nükleer santral için uygunluk belgesi alması şu anda nükleer kartel camiasında hala tartışılmaktadır. Bu sanayinin yayın organlarında ilk öne çıkan haberlerde; diğer şirketlerin neden ihaleden çekildiği tartışılıyor ve en önemlisi; ASE'nin önümüzdeki 10 yılda Bulgaristan, Türkiye, Iran, Uzakdoğu'da aynı anda yürüyecek projeler inşaat, malzeme, kalifiye eleman sorunlarını çözecek bir kapasitede deneyimli olmadıklarına dikkat çekiliyor. diğer Batılı şirketlerden daha iyi fiyat verdiği için, 1987 yılında beri inşaat alanında bekleyen mevcut akşamlan geri alarak, 2 yeni WER-1200 (AES- 92) için verdiği toplam 4 milyar Avro teklifi kabul edildi. Bu santralın tamamlanması için, Almanya'nın en büyük enerji şirketi olan RWE'nin de yaklaşık 2 milyar Avro karşılığında Belene Nükleer Santralı'na yüzde 49 hisse karşılığı ortak olması ile ilk defa bir Rus tasarımı nükleer reaktörün bir AB ülkesi olan Bulgaristan'da yapılmasının önü açıldı. Fakat bir yıldır, AB Enerji Komisyonu'ndaki nihai onaylama/lisanslama işlemleri, WER1200 tipi reaktörlerin teknolojik, güvenlik, deneyim, malzeme ile ilgili endişeler yüzünden hala sonuçlanamadı. Bu Komisyonun Başkanı Andris Piebalgs, Bulgar Haber Ajansı'na 4 Ocak 2009 tarihinde yaptığı açıklamada, "WER tipi reaktörler baklandaki endişelerin hala giderilmediğini ve 3 Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın (IAEA) resmi desteği ile son 10 yıldır nükleer rönesansı başlatmak isteyen nükleer kartel, sözde yepyeni tasarlanmış 3. nesil ve 3+ nükleer reaktörleri sera gazlan çıkarmayan ve çevre dostu enerji kaynaklan olarak göstererek enerji piyasasına girmek istiyor. Fakat bu yeni 3. nesil reaktör tasarımlan dikkatli incelenirse, reaktör ana korundaki hacim, kütle ve malzeme parametreleri ve elektronik-dijitalleşme dışında yeni bir nesil icat edilmiş nükleer reaksiyon yok. Yani 3. nesil reaktörlerin, soğuk savaş sırasında yapılan reaktörlerden farkı, plütonyum üretimi yerine elektrik enerjisi üretiminin ilk plana çıkarıldığı tasarımlar olmasıdır. Thermal Engineering Dergisi'nde (Vol.54 No.5 2007) WER reaktörlerinin geliştirilmesinden sorumlu Rus hükümetine bağlı Gidropress'ten WER reaktörlerinin geçmiş ve gelecekteki gelişme olasılıkları sunulmuştur. Üçüncü Nesil WER-1200 ve WER-1500 tipi reaktörlerin nükleer enerji piyasasındaki diğer Batı tasarımı PWR reaktörlere göre daha emniyetli, uzun ömürlü, enerji verimli ve daha ucuz olduğu ispatlanmaya çalışılan, fakat teknolojik çelişkilerle dolu bu raporda; bu yeni tasarımlarda ciddi bir kaza anında reaktör korunun erimesi ihtimalini mevcut Batı standartlarına göre 10 defa daha az olduğu ve çevreye salınabilecek önemliradyasyon ihtimallerinin bilgisayar simülasyonlarına göre en az 100 defa daha azaldığı iddia ediliyor. Böyle gelişmeyi nasıl tasarladıklarını da kısaca özetlenirse, ana reaktör aksam ve malzemelerinde bir değişiklik yapmadan, kaza yönetimi ile ilgili özel teknik ve organizasyonel kriterleri geliştirmekle gerçekleştireceklerini açıklamaktadırlar. Yine bu raporda, WER-1200 reaktörlerinin yatay tipi buhar üreten sistemlerindeki teknolojik güvenilirliğin artırılmasına ilişkin somut bir açıklama bulunmazken; bu yeni nesil reaktörlerle ilgili karmaşık diğer açıklamalara bakıldığında, Hindistan, Çin ve iran'da kurdukları pilot reaktörler olarak tanımladıkları WER-1000 santrallar için kullandıklan bilgisayar simülasyonlannda ve malzemede yaptıkları agresif kısıtlamaları defalarca itiraf ediyorlar. Fakat en büyük çelişkiyi, Türkiye ve Bulgaristan gibi ülkelerde kurmaya çalıştıkları WER-1200 tipi santrallarda ise aynı malzeme, aksam ve kalitede aşın kısıtlama yapmayarak reaktör ömrünü 40 yıldan 60 yıla çıkacağına inanılması istemi oluşturuyor. WER-1200 nükleer reaktörü, benzeri basınçlı hafif su reaktörlerinde olduğu gibi kuruldukları bölgedeki deniz, göl veya nehirlerden, normal çalışmasını yürütebilmek için her gün binlerce milyar ton soğutma suyunu alır. Bu suyun miktan reaktörün kurulu gücü, çalışma kapasitesi ile doğru, takat soğutma suyundaki ısı artması/farkı ters orantılıdır. Örneğin, 1000 megavat (MW) reaktörün ana soğutma sistemleri ve yardımcı ünitelerin soğutma sisteminden geçirdikten sonra tekrar denize- nehirlere dönen soğutma suyundaki sıcaklık farkı 30 fahrenayt ise günlük soğutma suyu miktan dakikada l milyon litre, eğer bu ısı farkı 20 fahrenayt ise 3 milyon litredir. Bir nükleer reaktörün ana kazanında nükleer fisyon ile ortaya çıkan 3 birim ısı enerjisinin genelde sadece bir birimi (yüzde 33) buhar enerjisi ile türbinlerde elektrik enerjisine dönüşmektedir. Geriye kalan 2 birim (yüzde 66) atık ısı enerjisinin, reaktörün dengeli çalışabilmesi için, buhar üreten sistemden çıkarılması gerekmektedir. Bu atık ısının da nükleer santraldan çıkarılması, deniz veya nehirlerden alınan soğutma suyuna transfer yoluyla gerçekleştiriliyor. 2006 ABD Enerji Bakanlığı Ulusal Enerji Teknoloji Laboratuvan (NETL) raporunda ABD'de elektrik üreten 103 nükleer reaktörün bir günde kullandıkları soğutma suyunun 182.4 milyar litre olarak tespit edilmiştir. Bu da her bir reaktör için bir günde ortalama 2 milyar litre soğutma suyuna karşılık geliyor. Bu miktar su, Ankara şehrinin bir günde kullandığı su miktan olan l milyar litrenin 2 katına denk geliyor. Bu soğutma suyu miktarı ve santraldaki ana soğutma sistemlerindeki akış hızı genelde reaktörün efektif termal enerji üretme verimliliği ile orantılıdır. WER-1200 dizaynında efektif verirdik oranı yüzde 36 olarak gösterilmektedir. Hafif suyla çalışan reaktör tiplerinde atık ısı enerjisinin salınması tek yönlü soğutma sistemi ve kapalı soğutma sistemi olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilir. Birinci işlemde atk ısı soğutma suyuna direk transfer edilerek tekrar denize verildiği için daha ucuz bir soğutma tekniğidir. İkincisi maliyeti ve operasyonu daha pahalı olan kapalı soğurma sistemidir; atık ısının 3'te l'i buhar halinde soğutma kulelerinden atmosfere, kalanı da kulelerde soğutularak yeniden reaktör soğutma sistemine gönderilir. Soğutma kulelerinde buharlaşarak kaybolan su yeniden denizden çekilerek sisteme eklenir. Doğu Akdeniz, yüzde 38 tuzluluk oranıyla Kızıl Deniz'den sonra dünyadaki en tuzlu denizlerden biridir. Akkuyu Santralı tanı güçle elektrik ürettiği her günde soğutma kuleleri ve diğer yardımcı soğutma sistemlerinde çevrimlenen 10 milyon metreküp suyun sadece yüzde 10'unun buharlaştığını kabul edersek, bir günde kayıp olan l milyon metreküp suyun geride bıraktığı atık tuz miktan yaklaşık 40 tondur. Ve bu tuzun soğutma sisteminden devamlı denize özel mekanik ve kimyasal yöntemlerle tahliye edilmesi gerekecektir. ABD Enerji Bakanlığının 2006 yılma kadar yapılan istatistik hesaplarında (NETL 2006KPOA 2006) tek yönlü soğutma sistemlerinde üretilen her kilovat saat elektrik enerjisi için gerekli soğutma suyu miktan 120 litre ve kapalı soğutma siteminde ise 4 litre olarak verilmiştir. Buna göre Akkuyu'da kurulacak 4 bin 800 MW gücünde bir nükleer santralın Akdeniz'den alacağı deniz suyu miktan Doğu Akdeniz, yüzde 38 tuzluluk oranıyla Kızıl Deniz'den sonra dünyadaki en tuzlu denizlerden biridir. Akkuyu Santralı tam güçle elektrik ürettiği her günde soğutma kuleleri ve diğer yardımcı soğutma sistemlerinde çevrimlenen 10 milyon metreküp suyun sadece yüzde 10'unun buharlaştığını kabul edersek, bir günde kayıp olan 1 milyon metreküp suyun geride bıraktığı atık tuz miktarı yaklaşık 40 tondur. Ve bu tuzun soğutma sisteminden devamlı denize özel mekanik ve kimyasal yöntemlerle tahliye edilmesi gerekecektir. soğutma tekniğine göre kilovat saat başına 4-100 litre arasında olacaktır. Bu santralın yüzde 80 kapasitede çalıştığını kabul edersek, yılda 35 milyar kilovat saat olacaktır. Bu enerjinin üretilmesi sırasında bir yılda Akdeniz'den çekilecek su miktarı 35 milyar litre olacaktır. Bu kadar suyun sirkülasyonu için kullanılacak elektrik enerjisi, genelde reaktörde üretilen elektrik enerjisinin yüzde 10'u, bu santraldan alınacaktır. Ayrıca santralın bakım yakıt yenileme işlemleri sırasında veya kaza sırasında dizel jeneratörlerle yine milyonlarca ton fueloil harcanacak. Müdürlüğü'nün son 5 yıllık istatistiklerine göre bölgedeki ortalama hava sıcaklığı 19.8 derece, deniz sıcaklığı ise 21.6 derecedir. Ortalama hava nemliliği yüzde 70'in üzerinde olan ve ortalama deniz sıcaklığı hava sıcaklığından daha yüksek olduğu böyle bir bölge, dünyada nükleer santralın kurulduğu ilk yer olacaktır. Tek yönlü soğutma sistemi, Akkuyu'nun nemlilik ve sıcaklık değerleri göz önüne alındığında yetersizdir. Bu santralın yaz aylarında normal çalışmasını yürütebilmesi için soğutma kulelerinede soğuk hava akımı Santralın ana soğutma miktarına ek olarak, santralın diğer ünitelerinde kullanılması gereken servis soğutma suyu, tipik bir 1000 MW'lik santral için l günde 300 milyon litrenin üstündedir. Akkuyu'da kurulacak 4800 MW'lik santralda bu ihtiyaç yaklaşık l milyar litreden fazladır. Ayrıca bu yardımcı ünitelerde sirküle edilecek tuz oranı çok yüksek deniz suyunun aksamlarda sebep olacağı korozyon oranı da çok yüksek olacaktır. o Akkuyu Santrah'nın kurulacağı Mersin ve Osmaniye Bölgesi'nde Devlet Meteoroloji Genel sağlamak için elektrikli pervanelere ihtiyaç olacaktır. WER-1200 santralın dizayn verilerine bakıldığında, Akkuyu coğrafi şartlarında yüzde 80 kapasitede çalışabilmesi için, maliyeti de yükseltecek, bu iki soğutma sistemi de gereklidir. Her iki soğutma sisteminde bu santralda kullanılacak soğutma suyunun her gün l milyon tonunun buharlaşarak bölgedeki atmosferik buhar oram ve sıcaklık derecesini daha da artıracağı ve bu buharlaşma sırasında deniz suyunda çözülmüş sülfür, klor, nitrojen gibi gazların oksitlenerek toksik gazlara dönüşeceği ve asit yağmurlarına neden olacağı bilinmektedir. 12 binden fazla deniz canlısının yaşadığı Doğu Akdeniz kıyısında kurulacak bir nükleer santralın, bölgedeki deniz ...

• PİYASA MODELİYLE SERMAYEYİ BEKLERKEN - Cumhuriyet Enerji - 27.01.2009
Yabancı sermaye umuduyla enerji alanında yaratılan sorunları Dünya Bankası verileri de ortaya koydu.

• PROF GÜRGENCİ: "TÜRKİYE'NİN DOĞALGAZI JEOTERMAL" - Cumhuriyet Enerji - 27.01.2009

Prof. Gürgenci: "Türkiye'nin doğalgazı jeotermal" İ Banu SALMAN - Kahraman YAPICI Jeotermalde 5 bin metreye inildiği zaman AB'nin bir haritası var. En sıcak kıpkırmızı olarak Ankara'nın batısı. Batı Anadolu Avrupa'nın en sıcak kayaları. Türkiye'de bunun sının yok ama riski de var. Birinin mali riski göze alması lazım. Jeotermal, Türkiye'de doğalgazm yerine geçecek bir kaynak. Üstelik teknolojik olarak da doğalgaz üretim teknolojisinin benzeri. Banu SALMAN - Kahraman YAPICI MÖ Basın - Prof. Dr. Halim Gürgenci, küresel ısınmaya dikkat çekerek, kömür ve gazın devreden çıkmasının ardından elektrik enerjisi alanında baz yük sanrralları olarak jeotermal enerji ile nükleer enerjinin rakip olacağım kaydetti. Derin jeotermal enerji alanında teknolojik gelişimin yeterli düzeye geldiğini, ancak uygulama henüz yetersiz olduğu için teknolojinin kanıtlanması gerektiğini ifade ederken, Türkiye'de doğalgazm yerine geçebilecek ve binlerce yıl yetecek kadar bir kaynak olarak nitelendirdiği jeotermal enerjiye yönelik ilginin artması gerektiğini anlattı. ODTÜ'den 1976 yılında mezun olduktan sonra doktorasını ABD'de yapan Prof. Gürgenci, çalışmalarını 1982 yılından bu yana Avustralya'da sürdürüyor. Queensland Üniversitesinde yeni açılan Jeotermal Enerji Merkezi Müdürü olan Prof. Gürgenci, eyalet hükümetinin verdiği destekle 5 yıl süresince jeotermal enerjiden elektrik üretimi alanında çalışmalar yürütecek. Prof. Gürgenci, jeotermal enerji ve dünyada enerji alanındaki gelişmeler konusunda Cumhuriyet Enerji'nin sorularını yanıtladı. Cumhuriyet Enerji: Jeotermal enerji nedir? Sizce Türkiye'de bu konuya ilgi neden az? Prof. Gürgenci: Jeotermal enerjiyi ikiye ayırabiliriz. Birincisi; ilk olarak Kuzey italya'da Larderello'da başlayıp, izlanda, Kaliforniya, Yeni Zelanda, Filipinler ve Japonya'da büyük ölçekte santrallarm kurulduğu geleneksel jeotermal enerji. Bu yüzeye yakın olan suların volkanik kökenli ısı tarafından ısıtılması ve basınç altında çok ısınarak yüzeye gelen suyun türbinden geçirilerek elektrik elde edilmesi. En fazla 1000-1500 metre sondaj kuyusuyla sıcak su kendisi dışarıya çıkıyor. Bu geleneksel jeotermal ile ilgili MTA sanırım 1990'larda bir envanter yaptı; 500 megavatlık (MW) elektrik üretmeye elverişli jeotermal enerji diye sonuçları çıktı. Kanımca bu yüzden Türkiye'de jeotermal enerjiye olan yj ilgi rüzgara, W güneşe.olan ilgi ' kadar büyük değil. Ama bu yanlış; L geleneksel jeotermal enerjinin dışında 1980'İerde ABD'den başlayarak, ingiltere'de, Fransa'da, Japonya'da, Almanya'da, şimdi Avustralya'da derin jeotermal enerji diyebileceğimiz olanak var; ABD'nin batısı, Avustralya, Avrupa'nın birçok yeri dahil, Türkiye'nin batısı tamamen bu klasmanın içinde. 5 bin metre indiğiniz zaman, kaya sıcaklıkları 250-300 derece civarında. Fakat su kendi kendine fışkırmıyor. iki kuyu kazıyorsunuz. Bir kuyudan su basıyorsunuz aşağıda iki kuyu arasında kayalarda çatlaklar oluşuyor. Petrol mühendisliğinde kullanılan yüksek basınçlı suyla kayayı parçalıyorsunuz. Su kayalardan geçiyor, ısınıyor, öbür taraftan çıkıyor. Bu şekilde ısıyı yeryüzüne taşıyorsunuz ve elektriğe çeviriyorsunuz. Bunun sının yok. Mesela Avustralya'da birkaç tane tahmin çıktı; tüm Avustralya'nın elektrik tüketimini 5-6 bin yıl karşılayacak düzeyde. Aynı şey ABD için yapıldı, binlerce yıl yetecek kadar bir kaynak. Türkiye için ben kabataslak bir tahmin yapmıştım o da yine binlerce yıldı. Binlerce yıl s,ürecek kadar Türkiye'de ikinci tür jeotermal enerji var. Sadece Türkiye'nin değil, tüm Avrupa'nın karşılayacak, bağlantı problemleri çözülebilirse. Tabii 1000 metreden 4 bin metreye indiğiniz zaman fiyatı da artıyor. 1000 metredeki hemen hemen kömürle aynı fiyatta. 4 bin metreye indiğiniz zaman onunla rekabet etmeniz mümkün değil. i s J Cumhuriyet Enerji: Maliyet açısından bir karşılaştırma yapabilmek mümkün mü?,. Prof. Gürgenci: Rüzgar ile jeotermali karşılaştırmak yanlış, iklim değişikliği ve ısınmanın ciddiye alındığı, mesela karbon atığına 20-30 dolar vergi geldiği ve insanların kömür dışında enerji kaynaklarına eğildiğini düşünelim. Böyle bir şebekede rüzgarın yüzde 1015'ten fazlasını karşılama imkanı yok. Rüzgar baz yük değil. Bunun Avrupa'da kolerasyonunu yapmışlar; 1000 kilometrelik yakınlık içindeki rüzgar türbinleri birbirleriyle aynı anda başlıyorlar, aynı anda bitiyorlar. Kömür santralları yok olduğu zaman, size temel elektrik arzı lazım. Bunu da şu an sağlayacak iki şey var; ya nükleer enerji ya jeotermal. Derin jeotermale olan bütün dünyadaki ilgi bu yüzden çıkıyor. Gelelim fiyata; 9 kuyuluk, 50 MW'lik "'- "'--v bir modülün ömrü 20-25 sene. Bu süre boyunca ilk yatırımı yaydığınız zaman ortalama elektrik fiyatı 7 ile 10 kuruş arasında değişiyor. Kömür yakarak elde edilen elektriğin fiyatı 3-3.5, taş çatlasa 4 Kr'dir. Gaz olursa biraz daha fazla 5 Kr. Cumhuriyet Enerji: Yenilenebilir Enerji Yasası çerçevesinde açıklanan yeni fiyat 12 Kr. Ama jeotermal enerji pek konuşulmuyor. İlk yatırım maliyeti yüksek mi? Prof. Gürgenci: Özel sektör derin jeotermali, hatta ötekini de daha tanımıyor. Türkiye'de bırakın bu derin jeotermali geleneksel jeotermalden bile elektrik üretme geleneği yok. Bu güneş gibi değil. Sen ben bir araya gelsek 2'şer bin dolar koysak, birkaç paneli bir araya getirip 50 kilovat saatlik elektrik üretiriz. Derin jeotermal öyle değil, minimum iki tane kuyu; 30 milyon TL. Bir 30 milyon da türbin vs almamız lazım. Demek ki MW başına 6 milyon TL gibi. Optimum olan 50 MW, bu da aşağı yukarı MW başına 45 milyon TL'ye gelir. Bu rüzgardan pahalı. Rüzgar 1-2 milyon TL civarında. Gaz çok ucuz. MW başına 800 bin TL. Nükleerle hemen hemen aynı. JoAffifffVial ı/u H i i K l pat* r 31/1 n CUid illeti ¥C IlMPJCCl İ£ll%İU Cumhuriyet Enerji: Enerji güvenliği, yatırım açmazı ve dışa bağımlılık sorunları var. Bu çerçevede jeotermal enerjiyi nasıl konumlandırabiliriz? Prof. Gürgenci: Aslında jeotermal ve nükleer enerji birbirlerine rakip teknolojiler. İkisinin de rakibi kömür değil. Kömürden daha ucuz elektrik yok. Kömür devreden çıkınca, kömürden gaza, gazdan sonra daha uzun vadede diğer fosil olmayan alternatiflere gidebilir. O zaman nükleer ve jeotermal rakip. Bence gelecekte ikisi de olacak. Nükleer enerjinin kömüre göre daha zararlı olduğunu sanmıyorum. Ama nükleer çok dikkatle denetlenmesi gereken bir sanayi, ama ben muhalif değilim. Cumhuriyet Enerji: Jeotermal ile nükleer arasında tercihsei bir seçim yapabilmek mümkün mü? Prof. Gürgenci: Niye yapalım? Almanya'da 2 santral var, üretim yapıyor. Fakat bunun kanıtlanmış bir teknoloji haline gelmesi için bunun gibi daha onlarca, hatta yüzlerce uygulaması lazım. Bunu eminim önümüzdeki 20-30 sene içinde göreceğiz. Ama bu seçeneklerden bir tanesi, olmayabilir de. Ben olacağını sanıyorum. Mesele şu ki yerin 5 . - kilometre derinliğinden 48JJHİ bahsediyorsunuz. Teknoloji yeterli, ama kanıtlanma! ı Cumhuriyet Enerji: Dünyadaki potansiyel ve gelişim açısından jeotermal enerjiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Prof. Gürgenci: ABD Enerji Bakanhğı'nın 2006'da yaptığı çalışmanın sonucundaki tavsiye; 2030 yılına kadar ABD elektrik üretiminin yüzde 10'unun jeotermalden gelmesi. Avustralya'daki hedefler de aşağı yukarı aynı düzeyde. Teknoloji vaat edilen verimliliği gerçekleştirirse 100 sene sonra elektriğin belki yüzde 6070'i tüm temel yükün, jeotermalden üretilecek. O daha olmadı, hala daha gelişmekte olan bir teknoloji. Bunun dışında son kullanıcılar için güneş pilleri olacak. Rüzgar grupları olacak. Cumhuriyet Enerji: Teknolojik gelişimi değerlendirir misiniz? Prof. Gürgenci: Bu konuda yeni teknoloji geliştirmeye gerek yok. Teknolojilerin hepsi gelişmiş durumda. Ama teknolojinin gelişmiş olması ayrı ticari anlamda bunun büyük Ölçekte takır takır çalışması, insanların eğitimli olması, bunu bilmesi ayrı bir şey. Teknoloji her zaman daha da geliştirilebilinir ancak şu an ki teknoloji yeterli. Cumhuriyet Enerji: Türkiye sizce nasıl bir seyir izlemeli? Prof. Gürgenci: Türkiye'nin kömür kaynağı düşük kalitede linyit. Türkiye'de çok fazla taş kömürü yok. Kükürt asit yayan kömür santralları pek kalmadı. Temiz kömür 5-10 senede anlam değiştirdi, karbondioksit yaymayan santral anlamında. Bir ton kömür yaktığınız zaman 3-3.5 ton karbondioksit üretiyorsunuz. Bunun 23 katı da nitrojen var. Bunun içinden karbondioksiti ayıklayacaksınız, onu bir yere saklayacaksınız; temiz kömür bu. Şimdi onu göreceğiz. Kömür üreticileri bunun mümkün olabileceğini söylüyıfjan inşallah olur, çünkü küresel ısınmanın ciddi boyutlara ulaştığına inanıyorum. Yoksa hakikaten kömür yakabiliyorsak jeotermalin hiçbir gereği yok. Dünyanın kömüre dayalı bir sanayiden u dönüşü yapıp jeotermal ve nükleere dönmesi geceden gündüze çok zor olacak. Kömürü yakmaya devanı edeceğiz. Türkiye'nin bütün seçenekleri değerlendirmesi lazım, teknoloji üretmesi lazım. Teknolojiyi dünyanın en ileri ülkesi kadar kullanması ve o teknolojiye vakıf olması gerekli. Güneş, rüzgar, jeotermal, temiz kömür, hidroelektrik ve nükleer, hepsini araştırması lazım. Bana göre jeotermal Türkiye'nin ciddiyetle ilgilenmesi gereken bir şey. Özellikle derin jeotermal Türkiye'nin yapabileceği bir şey. TPAO mesela 4 bin 5 bin derinlikte kuyuları rahatlıkla kazabiliyor, iki kuyu arasındaki kayayı çatlatma tekniği konusunda dünyada iki, üç tane firma var. Bunlar petrol sondaj firmaları. Zaten bu da maliyetin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Yüzey kısmında ise bilmen teknoloji kullanılıyor. *r Jeotermalde 5 bin metreye inildiği zaman AB'nin bir haritası var. En sıcak kıpkırmızı olarak Ankara'nın batısı. Batı Anadolu Avrupa'nın en sıcak kayaları. Türkiye'de bunun sınırı yok ama riski de var. Birinin mali riski göze alması lazım. Özel sektör daima para kazanmak ister. Eğer bana dense ki "al sana 100 milyon lira", bu parayı alıp da jeotermale yatırmam bu fiyata. Çünkü gazı biliyorsun, gazdan ne kazanacağını biliyorsun. Jeotermali ya devlet kendisi yapacak ya da bu konuda teşvik verecek. Eğer devlet daha ucuza üretiyorsa ya da daha ucuza üreteceğine inanıyorsa yapmalı. Batı Avrupa'da teşvik tercih ediliyor. Kuyunun derinliğine göre 1000 metreden başlayıp derinlere indikçe artan bir teşvik olabilir. 5 bin metre indiğiniz zaman güneşe eşdeğer bir teşvik olabilir. Jeotermal, Türkiye'de doğalgazm yerine geçecek bir kaynak. Üstelik teknolojik olarak da doğalgaz üretim teknolojisinin benzeri.

• YAŞAMIN EN TEMEL KAYNAĞI, ENERJİ SEKTÖRÜNE DAMGASINI VURACAK - Dünya - 27.01.2009
Güneş enerjisinin yükselişi

• NABUCCO ZİRVESİ BAŞLADI - Milliyet - 27.01.2009

• ENERJİDE REFORM - Radikal - 27.01.2009
KİT’lerin borç ve alacaklarına dair yasa tasarısı görüşüldü.

• ZORLU MARMARA'DA PETROL ARAYACAK - Halka Tercüman - 27.01.2009
Zorlu Marmara'da petrol arayacak ZORLU Enerji Grubu bünyesinde bulunan Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş'nin yüzde 73 oranında hissedar olduğu Petrogas Petrol Gaz ve Petrokimya Ürünleri inşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş'nin l numaralı Marmara Bölgesi için petrol arama ruhsatı aldığı bildirildi. Zorlu Enerji Elektrik'ten iMKB'ye gönderilen yazıda, Petrogas tarafından l numaralı Marmara Bölgesi için Petrol işleri Genel Müdürlüğü Nezdinde başvurularının kabul edildiği ve şirkete dört yıl süreyle petrol arama ruhsatı verildiği kaydedildi.

• FRITO LAY' IN ATIK BAŞARISI - Kocaeli Demokrat - 27.01.2009

Frito Lay'ın atık başansı Frito Lay'ın Suadiye'deki fabrikasında 1,5 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirilen Organik Atık Arıtma Tesisi'nde, organik atıkların enerjiye dönüştürülmesiyle 2 ayda 77 bin TL tasarruf sağlandı «c ÖRNEK OLDU FRİTO Lay Türkiye Genel Müdürü Ece Aksel, organik atıkları enerjiye dönüştürmek için kurulan Organik Atık Arıtma Tesisi'nin 24 Kasım 2008'de devreye alındığını hatırlatarak "Bu tesisin benzeri Portekiz'de de kurulacak" dedi. Haberi 5. sayfada Ece Aksel atıştırmalık çerez sektöründe çok iddialı olduklarını söylüyor. Suadiye'deki Frito Lay atıklardan para basıyor Frito Lay'ın Suadiye'deki fabrikasında 1.5 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirilen Organik Atık Arıtma Tesisi'nde, organik atıkların enerjiye dönüştürülmesiyle 2 ayda 77 bin TL tasarruf sağlandı SUADİYE'DE faaliyet gösteren Frito Lay'ın fabrikasında, hem ekonomik hem de çevresel anlamda önemli başarıya imza atıldı. Frito Lay Türkiye Genel Müdürü Ece Aksel, Türkiye'de atıştırmalık çerez sektöründe pazar lideri olan Frito Lay'in "Fayda gözeten performans" vizyonu çerçevesinde enerji üretimi, enerji tasarrufu, alternatif enerji kaynakları kullanımı, su tasarrufu, atık su geri dönüşümü olmak üzere çevresel konuda pek çok yatırımı hayata geçirdiğini anlattı. Bu amaçla Suadiye fabrikasında organik atıkları enerjiye dönüştürmek için kurulan Organik Atık Arıtma Tesisi'nin 24 Kasım 2008'de devreye alındığını belirten Aksel, Frito Lay'in dünyada ilk kez, Türkiye'de 1,5 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirdiği tesiste, üretim sonucu ortaya çıkan patates ve mısır gibi organik atıkların anaerobik ortamda fermente edildiğini ve bu esnada ortaya çıkan biyogazdan da elektrik enerjisi üretildiğini bildirdi. TESİSİN BENZERİ PORTEKİZ'DE KURULACAK Aksel, tesisin bu kapasiteyle yıllık 500 bin metreküp biyogaz üreterek, yaklaşık 20 bin ağacın emeceği karbondioksite eşdeğer sera gazı salınımını engelleyeceğini, ayrıca ihtiyacı olan enerji hariç 100 wattlik 7 bin adet ampulün yanmasına eşdeğer 2 milyon 500 bin kilovatlık elektrik enerjisi üreteceğinin altını çizdi. Tesiste bu yıl temmuz ayında kapasite artışına gideceklerini, 2010 yılında Frito Lay'in Tarsus fabrikasına da aynı tesisi kuracaklarını anlatan Aksel, iki tesis için toplam maliyetin 6 milyon doları bulacağını kaydetti. İki tesiste yıllık toplam 13 milyon 400 bin kilovat saat elektrik enerjisi üretmeyi planladıklarını dile getiren Aksel, bunun Suadiye fabrikasının enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 8'ine denk geldiğini belirtti. ÖNEMLİ TASARRUF Ece Aksel, Suadiye ve Tarsus'taki Frito Lay fabrikalarında organik atıkları enerjiye dönüştürerek 2011 yılı sonuna kadar 3 milyon 650 TL enerji tasarrufu sağlamayı, üretilen organik gübrenin satışından ise 3 milyon 550 bin TL gelir elde etmeyi planladıklarını söyledi. Suadiye ve Tarsus'taki fabrikaların Frito Lay'in Orta Doğu ve Asya'daki fabrikaları arasında en az su ve enerji tüketen fabrikalar olduğunu belirten Aksel, yeni bağlandıkları Avrupa bölgesindeki 18 Frito Lay fabrikasının ortalamalarının da altında olduklarını vurguladı. Ambalaj malzemelerinden yeniden plastik üretilebildiğini, bu konuda da çalışmaları olduğunu anlatan Aksel, "Amaç, mümkün olduğu kadar doğaya değer vermek, atıkları değerlendirmek, daha az su ve enerji tüketmek" diye konuştu. Aksel ayrıca Suadiye'deki fabrikada bu yılın temmuz ayından itibaren kapasite artırmayı planladıklarını da sözlerine ekledi. Kaliteye önem verdiklerinin altını çizen Ece Aksel, sık sık fabrika içerisinde denetimler yapıyor ve yetkililerle fikir alışverişinde bulunuyor. Frito Lay Genel Müdürü Ece Aksel, Suadiye'deki fabrikada geçen yıl kasım ayında hizmete giren tesis nedeniyle, iki ay içerisinde 77 bin YTL'lik enerji tasarrufu sağladıklarını söyledi.

Hiç yorum yok: