19 Eylül 2009

12 Dev Adam !

Uzun zamandır o sahanın, aldıkları paranın, ünün, NTV'nin gösterdiği ilginin hakkını verdiğini düşündüğüm bir takım vardı sahada. Bu kadar dengeli oyunculardan oluşan, girenin çıkandan farkı olmayan ve dolayısıyla oyuncu girse de çıksa da rahatsız olmadığı takım için oynayabildiği bir kadro mücadele etti.

Bence sonuç başarılı, biz bir çok olayı çok küçümüsüyoruz; hemen Avrupa Şampiyonu olalım, hemen UEFA'da Türk finali vs. Bu işler öyle kolay olmuyor. Hele her sene tekrar kadrosu yenilenen takımların oyuncuları için, kazandığı parayı hazmetmek İstanbul gecelerinde ve gündüzünde hiç kolay değil. Çünkü İstanbul insana yaptığı işe odaklanamaması için her türlü şartı ve ortamı sunuyor fazlasıyla.

Orta-3 dü İstanbul finallerinde Çavuşoğlu ile oynuyoruz. O zaman Çavuşoğlunda Kerem ile Hido takım arkadaşı ama biz tabii basit rakibiz Hido oynamıyor. Takibim ve tanışıklığım bir çok insandan evvel taa o zamanlardan başladı.
Lafı dolaştırmadan söyleyim, Hido hiç bir zaman bir Nowitzki, Parker ve benzerler gibi süperstar oyuncu olmadı, olamadı. Ama bunu maalesef ne gazeteciler ne antrenörler anlamadığı için Hido'ya halen superstar muamelesi yapılıyor ve Hido son topları kullanmaya çalışıyor ancak sonuç genelde hüsran oluyor. Bu psiokoloji değişik bir şeydir, kendim şahsen antremanların ve tek pota maçların agresif yüksek yüzdeli oyuncusuydum ama o sahaya çıkmak, seyirciye oynamak, hele son topu kullanmak değişik bir soğukkanlılık, toptan değişik bir psikoloji istiyor. Ama bu bir çok Türk oyuncu da yok maalesef. Sanırım buna en yakın insan Sergen Yalçın'dı halende onu geçebilecek şahsiyet yok kanımca.

Hido'nın yapmaya çalıştığı bu son topu kullanma, superstar edalarını zamanında Kerem'de hayal etti, yapmaya çalıştı, ama sonuö hüsran oldu çözümü yurtdışına gitmekte buldu ama bu turnuvada gördük kü Kerem artık saha içindeki kendi pozisyonunu ve rolunu iyi algılamış, hazmetmiş ve bunun gerçekten hakkını veriyor bir çok maçta Orhun Ene iddiası ile çok güzel dakikalar sergiled, ilk kez Kerem'i takdir ettim helal olsun dedim.

Bu ülkede sportif başarılar, yorumları, görevleri, hedefleri ve şartları iyi analiz edip iyi yorumlayabildiğimiz zaman gelecek. Her sene Çeyrek Final hedefi ile başlayan Şampiyonlar Ligi maçları, UEFA'yı almamamız için sebep yok manşetleri ile bu kupalar gelmiyor. Projelendirme, planlama, çalışma ve sakinlikle oluyor kanımca; yoksa Sir Ferguson o kadar basit oyuncularla bu derece başarılı olabilir mi?

18 Eylül 2009

Datça Aktur

Sonunda elitin mekanına gittik. Yanlış anlamayın elit derken sosyete demek istemiyorum, gerçekten elit; son derece şık 70-80 yaşında babalar, dedeler, anneanneler vs. Tavla partileri, akşam yürüyüşleri vb. gibi ancak aile olarak gidilince kafayı dinleyecek bir yer.

Datça Aktur kısaca, 2 ayrı kısımdan ve bir camping kısmından oluşan bir site. Toplam 1100 civarı hane + camping sahası ile 5000 civarı insanin olduğu özel mekan. Konum olarak Marmaris'ten Datça'ya giderken aşağı yukarı 40. km civarında. Yol biraz zorlu olduğundan Marmaris'ten takribi 45 dakikada varılıyor. Sitenin plajı bir koyun içinde plaj yaklaşık 2 km kadar ve sadece siteye ait. Sitenin yol tarafına bakan kısmı ise tamamen orman ve yol ile arası 200 metre civarı. Halı saha, 2 adet basket sahası, beach volley ve hatta mobil Burger King var.

Artı olarak 2 restoran, 1 cafe, 1 çay bahçesi var. Yemekler çok ağım şahım değil.

Haftada 3 kere, pazartesi,çarşamba, cuma pazar kuruluyor. Pazar normal semt pazarı gibi, hersey var. Sitenin içinde 2 adet bakkal var, fiyatlar fahiş ! Örneğin markettde 2.5 a satılan nescafe soğuk kahve burda 4.75, ki insan ya Datça Migros veya bu ülkede görebileceğim en güzel hizmetlerden bir tanesi 24 saat açık Marmaris Kipa'dan alışveriş yapar işini halleder.

Evler tek kat veya dublex. Her taraf çiçekler, palmiyeler, çamlar. Tabii bu kadar doğal yaşam olunca karafatmalar, kakalak gibi çeşit çeşit böcek de fink atıyor.

Ağustos'da gittim ama kesinlikle sinek olmadığı için, hiç bir şekilde klimaya gerek olmuyor. Eğer ev çok içerde değilse, mutlaka püfür püfür esiyor genelde. İnsan geceüşüyor hatta.

Evler kiralanabiliyor. Yerine ve içine dikkat etmek lazım. Bazı evler çok güzel yenilenmiş ama bazıları eski vaziyette. Gerçi güzel ev ve güzel lokasyon ile bilhassa 3 yatak odalı evlerin kirası aylık 6000-7000 civarında. Biz ise hemen yönetim binasının orda sahile oldukça yakın bir evde kaldık, ve 4000 verdik. 5 kişi + bir bebek ile, çift teraslı ve barbekülü evde sakin huzurlu bir tatil geçirdik.

Datça sakin, henüz kapitalizmin uğramadığı doğal güzellikleri çok fazla olan bir beldemiz. İnsanlar henüz samimiyetini kaybetmemiş. Çok güzel sakin bir sürü koy var civarda. Ama arabasız oralara ulaşmak zor tabii ki.

Son olarak ise plajdan bir görüntü ile sizleri başbaşa bırakıyorum.

Dosttan öte dost, aşktan öte aşk!

Valla bu hayattaki herseyden farklı. Her zaman cok iyi, insanların uzaktan baktıgı yakın arkadasliklarim oldu, çok sey paylastik o insanlarla ama hayat bu istisnalar kaydeyi bozmaz bir sekilde bu diyaloglar bozulur elbet, ben gerçi kimseyi terketmedim ama maalesef zor, kargacik burgacik bir insanim, ve insanlar zor dayaniyor bana.
Ama insanin oglu olunca, bir degisik,ogul olmaktan ote, bir erkek olarak bu kadar yakın birisini algılayabilmek, sahiplenebilmek; beraber geçirecegin ve paylasicagin seyleri dusunmek, ona bakip gurur duymak, koklamak, degisik seylermis. Dostluktan ote dost, asktan ote ask.

Nefes !


Sonunda oldu, film vizyona giriyor.

Nefes”, Güneydoğu’da Irak sınırına yakın bir ilçedeki komando tugayında bulunan ve Karabal Tepesi’ndeki röle istasyonunu korumakla görevlendirilen bir yüzbaşı komutasındaki 40 askerin hikayesi.

Geçen seneden beri beklediğimiz şubatda vizyona girecek diye açıklanan ancak 16 Ekim 'de vizyona girecek film. Sanırım insan syerederken gerilecek, tüyleri diken diken olacak. Uzun zamandır mutlaka sinemada seyretmek istediğim bir film geliyor.
Kurgusu kuvvetli gibi gözükse de, umarım akıcı bir anlatım vardır.
Az kaldı, görücez.

Karabulut

Maalesef yaklaşık 200 gündür devam eden süreç tam gelişmemiş ülkeler seviyesinde bir gelişme ile heyecanlandı.
Tam bir hafta evvel evde hasta yatarken, tv'ye çıkan vali ; " Çember daraldı, 1 hafta içinde yakalayacağız " dedi. O anda dedim ki bir insan yakalanmamış bir kişi hakkında nasıl bu kadar kesin, net konuşabiliyor. Lakin tam 1 hafta veya 7 gün 12 saat civarı geçti ve şahıs yakalandı.
Akabininde olanlar tam kepazelik, emniyetin büyük başarısıifadeleri, efendim sucuk ekmek mevzuları; çok kötü durumda kalmış, babasına üzülmüş vs vs.

Adam kızı basbayağı kesmiş,biçmiş, parçalamış, evinden kaç km öteye götürüp çöpe atmış ama sucuk ekmek istediği için ne kadar da masummuş? Yok artık !

Sıkılıyorum, bu memlekette ne zaman aklı başında işler olacak, genel insan aklına uygun bir gündem ne zaman oluşacak, halk ne zaman ayağa kalkacak diye. Ama düşüncelerim, beklentilerim boşuna.
Boşuna olsa da ben o siyasetin içinde olmaya gayret gösteriyorum, gösterecem; her ne kadar yeni ve iyi olduğunu iddia eden yeni partilerin de eskisinden bir farkı olmasa da.

Past, present and future

Çok genel anlamda bakıldığında hayatımı hiç etkilemeyeceğini düşündüğüm şeyler hayatımı etkiliyor, ya da etkilemeye başkadı. Bir çok şey düşünmüşümdür hayatı kötüleştirebilecek, ama belki de bir çoğu yerine koyulabilir; örnek mi
para kaybetmek, kız arkadaşından ayrılmak, boşanmak, hastalanmak - allah çok ağırlarından korusun tum iyi insanlari.
Ama son zamanda anlıyorum ki çok daha küçük bişiy insanı daha çok çarpabiliyor, korkutuyor, yoruyor. Ne mi o?
Hayaller, hayallerin tehlikeye girmesi, veya bunun için endişe etmek. Düşünsene hayatı boyunca sürekli ufka bakarak plan yapan, durumu ve geleceği analiz etmeye çalışan bir kişi olarak, şimdi duruyorum ve son 7-8 senede hayalini kurduğum şeylere belki de hiç bir zaman ulaşamayacağımı düşünüyorum. Bu çok yorucu, kasıcı ve korkutucu. Rasyonel planlar kurup olabilecek hayaller kuruyorsanız, emin olun bu durum insanı hayattaki bir çok şeyden çok korkutuyor. Kızarım, ama kimseye kötülük isteyemem, hadi istesem vicdan azabindan olurum, kimseye bu şekilde bir sıkıntı yaratan vermesin.

itiraflar


bunları söyleyenden istiyorum.

ezgi

reblogged

udy

burda bitmez

diziler


bu aralar düzenli olarak takip ettiğim dizileri yazıyorum:

  1. true blood
  2. mad men
  3. weeds
  4. hung
  5. leverage
  6. fringe
  7. the vampire diaries
  8. melrose place
  9. gossip girl
iş seyahatlerinde hayat kurtarıcı bunlar.

farklı

biz hep bu adamlardan olduk, sağda tek başına duran, farklı seven. ben bazen o adamlıktan çıktım, bazen tekrar döndüm ama aggressione hep öyleydi. aşağıya inmedi pek onun kalbi, ondan temiz adamdır zaten, kalbi temiz. başka düşündük hep bu konuları, fazla düşündük bazen de. merhametli olduk, hep verdik, verici olmanın gerginliğini hep yaşadık sanırım geriye kalan ömrümüzde de yaşayacağız. bu konuda bana verdiği akıllar ve telkinler için huzurunuzda kendisine teşekkür ediyorum. hakkın ödenmez.

yasemin

şirkette bizim departmanda yasemin diye bir kız var. 1 senedir beraber çalışıyoruz, 80 doğumlu, evli 1 kızı var 3 yaşında. az evvel koltuğunun üzerinde kollarıyla öyle kaldı, hareketsiz, sadece konuşabiliyordu hareket edemiyorum diye. ağlıyordu. acili çağırdık, saolsunlar 3-4 dakikada geldiler. ve ayaklı sedyeye oturtup götürdüler hastaneye. kızın sadece gözleri ve ağzı hareket ediyordu, bir de ayakları. ve ağlıyordu sürekli, canım çok acıyor diyordu. arkamda, şirkette, plazada, otururken, 30 yaşında. nerede nasıl bulacağı belli olmuyor sağlık sorunlarının. ve onlar oldukça herşey önemsiz kalıyor yolunda, günlük stresler, uzun vadeli sıkıntılar. bunu tarihe not düşmek istedim, 40 türlü sıkıntı oluyor herbirimizin hayatında ama hep daha kötüsü mevcut, ama hepsinden fenası sağlık sonrası ölüm galiba. annemin hastalığı geldi aklıma, o zamanlarda düşündüklerimizi nasıl da unuttum 2-3 senede. sanki hiç olmamışlar gibi silmeye çalıştı hafızam ama ne zaman karşıma böyle olaylar çıksa o dakikada su yüzün çıkıyorlar denizanaları gibi. onlar hep bu denizin içindeler, bazen kıyılarımıza vuruyorlar bazen derinlerde. ama hep varlar. unutmayalım, ona göre yaşıyalım.

13 Eylül 2009

galatasaray - beşiktaş

ilk 5 dakkayı ve 2-0dan sonra geçen dakikaları çıkarırsak çok kötü oynadığımız, beşiktaşın ise çabaladığı bir maçtı. ama gerçekten kadrolar arasında inanılmaz bir fark varmış, derbi bile olsa takım kişisel yetenekli oyuncularıyla maçı alıp götürüyor. kişisel yetenek demişken keita'ya ayrıca değinmek istiyorum, bu adamı biz sezon sonuna zor tutarız gibi geliyor. çalım atamayacağı adam olmadığı gibi yeryüzünde, defansa dönüp top çıkarması, inanılmaz mücadele gücü ve iyi niyetli oyunuyla gerçekten çok iyi topçu. sabrinin bile performansı arttı son 1 aydır. o da çok iyi maç çıkardı, insan 10 sene sonra mı evrim geçirmeye başlar. arda bu haliyle ilk 11i haketmiyor, elano da lincolnu animsatiyor bana cok fena, sadece daha az şımarık olanı, umarım yanılıyorumdur. baros bizi çıldırttı tüm maç, tüm 2li mücadeleleri kaybederek. ama jardel tipi golcülük yaptı saolsun, 2 pozisyon 2 gol. kewell gizli kahramandı, topu bildiği için hep mantıklı oynuyor adam. mehmet topal ve emre aşık kötü günlerindeydi, düzelmeleri lazım. kaleci ilk defa iyi oyun çıkardı saolsun.

son paragraf da mustafa denizli için, kendimi beşiktaşlıların yerine koyunca bu adamın bu orta halli, yuvarlak, net olmayan cümleler kurması herhalde deli ederdi beni. geçen sene kaç puandan geldik, yine geliriz diyeceğine, salı günü manchester'i yenip tekrar başlıyacağız diyebilirdi. takımın hırsı eksikti bence dün akşam, serdar özkan da bu kadar mı gol kaçırır yahu, ama güntekin onayın dediği gibi nihat+serdar geçen sezon boyunca toplam 2 gol atmışlar zaten...

tribünlerin hali çok kötüydü, tek güzel olan eski açığın üstü kapalı hali ve amigo için yapılmış platformdu.

7 Eylül 2009

can verin



zobana teşekkürler.

2 Eylül 2009

galatasaray sezon başı değerlendirme

her ne kadar takım ligde 3.25 gol ortalamasıyla oynarsa oynasın
her ne kadar kadro genişliği son ufuk transferi ile birlikte çok ciddi artmış olursa olsun
her ne kadar taraftar maçları doldurursa doldursun

maçlar bıçak sırtında gidip geliyor bence. geçen sene ligin ilk yarısında bu takım gelene geçene 4-5 atıyordu da ne oldu sonunda. geçen sene skibbenin kadrosundan farkı yeni transferleri bu takımın. ama oyunda inanılmaz farklı falan değil, ileri ucun daha becerikli o yüzden çok gol atıyorsun, ama yan toplardan yediklerin her zamanki gibi, değişiklik yok. takım ciddi sınavlarına 12 eylülde beşiktaş maçı ile başlayacak. bizim blogun özellikle ilgileneceği bir maç olacağı için hem aggressione'den hem de benden maçtan önce detaylı analizler bulacaksınız diye umuyorum, di mi aggressione?

tüm bunlara rağmen güzel olan şey senelerdir bu takımda kan emici gibi oynayıp da hiçbir şey katmayan adamları rijkaard'ın bir bir ayıklamasıdır. gidenlere bir bakın da siz söyleyin haksız mıyım?

Gidenler: ü.karan, h.şaş, v.yaman, m.güven, y.yıldız, o.uşak, n.ateş, c.lincoln, a.erdem, e.şentürk