19 Temmuz 2009

tobol - galatasaray

geç gelen bir maç yazısı olsun. tobol maçı enterasandı, öncelikle sonunda kafası çalışan ve reputasyonu yeten bir hoca hazırlık hatta kolay avrupa kupası maçlarında gençleri oynatmayı akıl etti. gencleri burada göremezsek nerede göreceğiz ki zaten. iyi de oldu. yaser'in aydın'ın genç yaşta miyadlarını doldurduklarını gördük, alpaslan'ın gördüğü kırmızı karta kadar gelecek vadeden bir genç olduğuna inandım. ama kırmızıyla arda'nın bordeaux maçını hatırlattı, özellikle itiraz bölümü. servet maldini gibi yaşı ilerledikçe daha mı iyi oluyor ne, iyi ki marsilya'ya gitmedi. başka bloglarda da değinilmiş ama benim de 2 çift sözüm var:

sabri konusunda. şimdi birisi tribünde sabri'ye kızınca edilen klasik laf şudur: "sabri bizim evladımız." nedir galatasaray'ın altyapısından yetişmiştir, yıldız, genç, paf takımlarında hep kaptan olmuştur, hep yıldız adayı. 8 senedir a takımda forma giyiyor, 25 yaşındadır, memleketi samsunun numarasını sırtında taşır. tamam kafası da az çalışır, bunu da sabri'yi 5 dakika sabredip sahada takip eden herkes anlar. bazı maçlarda kendinden beklenmeyen üstün performanslar sergilese de genellikle pozisyonunu unutan, orta yapmayı katiyyen beceremeyen, gergin maçların çoğunda tansiyona kendini kaptıran bu sabri'ye sanıyorum bu yaştan sonra kimse temel hareketleri (pas, orta, ver-kaç, poziyon alma) öğretemeyecek, yaşı ilerledikçe belki öğrenebileceği tek şey sinirini kontrol etmek olabilir. o konuda hasan abisine benzerse o da zor. e peki galatasaray'ın evladı diye biz sağ kanada kimseyi koyamayacak mıyız? benim tercihim en azından sezon başı için sağ bek uğur, sağ açık keita'dır. buradan reis franck'e sesleniyorum, duy bizi.

Hiç yorum yok: